Dizelerarası
kelimeler artık sensiz,
Ve mahrum
;
Okunmaya
yüz tutacak gayrisenli bir şiir…
Şimdi
mısralar yalnız,
Ve sessizliğe
bürünmüş;
Ahenkten
uzak,
Kafiyeden
yoksun,
Manadan
- yine- sensiz…
Okundukça
yâri yâre özletmek yerine artık,
Yırtılıp;
bir kenara atılmak istenecek,
Ki o
bitkin,
Ki o
yorgun;
Biçare
bir sensizlik şiiri olacak…
Kendine
bir benzetme ararken;
Gökyüzünde,
bulutlarda ve yıldızlarda,
Elini
uzatırken;
Bir ilkbahar
ikindisinde Güneş’e
Bir Ağustos
yatsısında Ay’a,
Burnunda
tüterken;
Tozlu
bir gönül toprağına düşen,
Baharı
hatırlatan,
Soğuğu
unutturan,
Sisli
ancak kendi içinde hisli;
Yağmur
kokusu…
Ve şimdi
sen ey şiir,
Sen ve
senin mısraların;
Ne sıcak
olacak artık;
O’nsuz
bir yaz öğlesinde
Ne de
bir yakamoz olacak;
Denizin
gölgesinde…
Evet,
sen ve senin mısraların;
Ben olacak
artık..
Ben olup
eksik kelimesini ararken,
Bulduğunda
bilemeyecek;
Hangi
öğenin yanında,
Hangisinin
ötesinde veya berisinde tutacağını…
Özne olsa,
yüklem biraz eksik,
Dolaylı
bir tümleç olsa,
Öznesi
doğrudan ve küllen bitik…
Vel
hasıl kelam ey şiir,
Ha bir
kelime eksik
Ha bir
kelime fazla…
Nerede
nasıl tutacağını bilemedikten sonra;
Aşsan
da kıtalararası mısraları,
Ulaşsan
da engin dizelere,
O kelimeye;
Kavuşamayacaksın…